Kaan İNCİLİ
Gelin önce bir klasikle başlayalım: Mercedes-Benz Müzesi. 130 yılı aşkın bir araba tarihine tanıklık edeceğiniz bu şık yapı, yalnızca otomobil meraklılarını değil, tasarım ve mühendislik hayranlarını da etkiliyor. Spiral rampalarla inerken, arabanın vakit içindeki evrimini adeta bir serüven üzere izliyorsunuz. Üstelik yalnızca otomobiller değil; aynı zamanda Almanya’nın tarihine de ışık tutan kronolojik bir anlatı sizi bekliyor. 1886 model birinci akaryakıtlı arabadan günümüzün Formula 1 araçlarına kadar ilerlerken, zamanın ruhunu da hissediyorsunuz. Çocuklu aileler için interaktif alanlar da düşünülmüş; müze eğlenceli olduğu kadar öğretici. Hemen ardından bir başka dev: Porsche Müzesi. Stuttgart’ın Zuffenhausen semtinde yer alan bu fütüristik bina, güya ileri doğru fırlamak üzere tasarlanmış bir araba üzere duruyor. İçeri girdiğinizde sizi karşılayan birinci şeylerden biri 356 No.1 Roadster oluyor; Porsche efsanesinin başladığı an. Sergilenen araçların her biri birer mühendislik şaheseri üzere duruyor: 911 modelleri, yarış araçları, prototipler ve hatta geleceğin elektrikli modelleri.

Müzede yalnızca araba görmekle kalmıyor, aynı zamanda bir tutkunun, tasarım anlayışının ve hız estetiğinin izini sürüyorsunuz. Eğer şanslıysanız, test pistinden gelen motor sesleri fonda size eşlik ediyor olabilir.

Ama yalnızca endüstriyle sınırlı değil burası. Şehir merkezine döndüğümüzde, Neues Schloss (Yeni Saray) ve onun etrafında kurulu Schlossplatz, geçmişin zarafetiyle bugünün dinamizmini aynı karede buluşturuyor. Çimlere uzanıp bir kahve içmek, lokal halkın günlük temposuna kısa bir mola ile eşlik etmek için birebir.

Eğer yeşile ve yürüyüşe meraklıysanız, çabucak rotayı Killesberg Parkı’na çevirelim. Bahar aylarında rengarenk çiçekler, yazın ise doğanın dingin ritmi eşlik eder size. Kulesine çıkarsanız, Stuttgart’ı 360 derece izleyebilir, şehirle doğanın iç içe geçmişliğine hayran kalabilirsiniz. Kültürden vazgeçmeyenler için Staatsgalerie Stuttgart katiyen atlanmamalı. Kandinsky’den Picasso’ya uzanan koleksiyonlar, savaş sonrası mimarinin çarpıcı örneklerinden biri olan pembe-yeşil cam cephesiyle birleşince, bir sanat mabedi haline geliyor. Müzenin çabucak yakınında Opera Binası yer alıyor.

Eğer programınıza denk gelirse bir bale ya da opera gecesi, bu seyahatinizi unutulmaz kılabilir.

Gastronomi tarafında ise Stuttgart, tipik Svabya mutfağının lezzetlerini sunar. Maultaschen (bir çeşit doldurulmuş makarna), Käsespätzle (peynirli erişte) ve elbette üzüm bağlarından gelen mahallî şaraplar sofranızı süsler.

Özellikle Stuttgarter Weindorf zamanı gelirseniz, şehir merkezi açık hava şarap şenliğine dönüşür. Ahşap stantlarda lokal üreticilerle sohbet edip, bölgenin en düzgün Riesling’lerini deneyebilirsiniz. Biraz da şehirden çıkalım. 30 dakika uzaklıktaki Ludwigsburg Barok Sarayı sizi adeta bir masalın içine davet eder. Versailles’a rakip gösterilen bahçeleri, çocuklar için Peri Masalı Bahçesi ve yılın bazı dönemlerinde düzenlenen tematik şenlikleriyle Stuttgart seyahatinin göz kamaştıran sürprizlerinden biridir. Gün batarken, eğer manzarayı yüksekten izlemek isterseniz, Fernsehturm Stuttgart yani TV Kulesi sizi bekliyor. Dünyanın birinci beton televizyon kulesi olarak 1956’da inşa edilen bu yapı, şehri ve etrafındaki ormanları izlemek için mükemmel bir noktadır.

Kuledeki kafede bir kahve yahut mahallî bir tatlı ile günü tatlıya bağlayabilirsiniz.

Ve unutmayın: Stuttgart yalnızca “çalışkan” Almanya’nın değil, aynı zamanda doğayla iç içe yaşayan, bağbozumunda neşelenen, sanatta ciddiyet arayan, lakin yemeğinde neşeyi unutmayan bir Almanya’nın da yüzüdür.
Tatmadan Dönmeyin:Maultaschen, Käsespätzle, Zwiebelrostbraten, Riesling şarabı, Brezel Görmeden Dönmeyin:Mercedes-Benz Müzesi, Schlossplatz, Ludwigsburg Sarayı, Staatsgalerie, Fernsehturm Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun.

Sevgiyle kalın. patronlardunyasi.com